Şehrimden İnsan Manzaraları.

Şehrimden İnsan Manzaraları / Merve Kocadüz’ün kaleminden.

Kafamız Karışık

Mevsimin parlaklığı kendini göstermeye başlayınca, popüler bazı durumlar vardır.

Anahtar kelimeler: Bebek sahilinde yürüyüş yapmak, diyetisyen önerilerini dinlemek, bikiniyle magazine poz verip-vermemek. En azından magazin hayatını ilgilendirenler için durum hemen hemen bu gibi gözükse de, yaz aylarına girmeye başladığımız anlar da herkesin ortak muhabbeti kilo… Atlanan öğünler, kulaktan dolma sözlere inanıp her çareyi deneyenler, sık yiyenler, bir de kararsız kalanlar.

Hafta sonu yapılan televizyon programları da form tutmak, kiloyu kontrol altına almak gibi temalarla birleşince, ülkece diyetteyiz demek istiyoruz. Kışın saklanan fazlalıklar ortaya çıkacağından insanları bir telaş alır ki sormayın. Bilirsiniz ya da. Uygulanmaya çalışılan reçeteler, birde uygulamada sıkıntı yaşayan ama bir tek ara öğünlerde ki kuralları es geçmeyenler. Ayran içmeler, meyve yemeler, bazen yumurta serbest deyip işi abartır hale gelenler. Metabolizmayı hızlandıran çeşitli yiyecekleri tüketmeler filan. Kendimize göre de uydururuz kılıfı laf aramızda.

Ee artık biraz fazla oluyoruz.

Kiloca değil, ruhen de fazla geliyoruz! Şaşırıyoruz.

İnternet sitelerinde ortaya çıkan doğru bilinen yanlışlar, ya da yanlış bilinen doğrular, diyetisyenler arası çapraz programlarda süre gelen ne yemeliler muhabbeti, protestoya giren fırıncılar, bayram eden lahmacuncular. Dahası var… En net durumu biliyorduk o bile uymadı. Bol bol su demelerin bile her bedene göre dengesi varmış da onu da abartıyormuşuz. Birimizin su miktarı diğerine uymazmış mesela, öğreniyoruz. Demem o ki litre hesabı da tam tutmuyormuş. İki bardakta da kalmayın ama!

Şunu biliyorum ama eğer bu muhabbetleri çok fazla sürdürmeye devam ederseniz, kendiniz de bu durumdan sıkılacaksınız. Her ortam kilo muhabbeti yapan o güzel beyinlere de yorgunluk gelecek haliyle.

 

Bebek Sahil Yürüyüşü

İşim gereği de sık sık orada olduğum için, biliyorum. Hakikaten yürüyorlar. Yürüyelim istiyoruz! İnsanın gidip önce güzel bir spor kıyafet için alışveriş yapıp sonra da hep yürümesi geliyor. Artık hikmeti sahilinde mi, eşe dosta atılan havasında mı, yoksa çabasında mı değişir tabii. Yürüdüm ben de. Sabahın o erken saatinde toplantı için gittiğim bir sabah, aldım elime çatalımı ( pastane ürünü olanından) yürüdüm Bebek’e. Pek içime sinmedi bu durum elbette ama bahanem vardı kendime göre. Onlar zamanında yemiş canım, ben ne yapayım?

Oturdum bir banka. Gelen yürüyor, giden yürüyor. Sersem oluyor tabii insan haliyle. Öyle montla, botla da gidildiğinde emanet gibi de kalıyor insan hani. Eşofmanlara özeniyorsun. Eşofmanlarla mı gelseydim diyorum içimden. Gülüyorum. Korumayla yürüyen de oluyor, köpeğini alıp gelen de. Amaç yürümekse her yol mubah! Bir oluyor insan denizle, doğayla bakmıyor bile sağa sola.

Hayat aynı hayat, al nefesi, çek içine. Yürü be kim tutar seni!

Magazinlerde duyduğunuz yerler, yürüme yazısını ön plana çıkartmak için bir bahane de olsa, siz de yaşam alanınızı ayırın kendinize. Yürüyün. Kapınızın önü sizin sahiliniz olsun. Yer mekân ayırt etmeyen yürüme sevdalıları da gördüm, araç kullanmayıp ulaşımı için şehir hayatına bisikleti getireni de. İhtiyacımız var yürümeye! Yürüyelim arkadaşlar! Ciğerlerimiz temizlensin sahiden. Yoksa kafamız karışık.

Demem o ki sık sık, çok çok okuyun beni.

 

Mutluluğun Tarifi Var

İstanbul’da sık sık toplu ulaşımı kullananlar daha çok bilir bu hali. Bilmeyen yoktur gerçi, görünen köy kılavuz durumu da denilebilir yani.

Çok olduk hakikaten çok! Her anlamda.

Hem sıkıcı olmaya başladı şehir, hem de gerçekten çok kalabalıklaştık. Şimdi bunun sonuçları nelerdi, neler yapılabilir? gibi beyin fırtınalarına girmeyeceğim elbette. Gelen gelmiş, bir daha da gitmemiş belli. Misafirperver bir şehrin, sıcak insanları olarak, aslında beraberce çekiyoruz zorluğu. Hepimiz için durum gitgide zorlaşıyor kanımca. En son haberlerde, üst geçitte hızlı taşıma ile yolculuğunu sürdürmek isteyen kişilerce oluşturulan geçit töreni bir saati bulmuştu, hatırlıyorum. Şahit olduğunuz pek çok durum vardır.

Yayalara kırmızı yanarken, canını hiçe sayarak ortada koşturanlar.

Aksayan trafik, ani fren sesleri, insan yığını.

Kulaklığı kulağına dayayıp, kornalara kayıtsız kalan güzelim insanlar.

Çok da yabancı değiliz yani.

Mutluluğun tarifi var mıdır? diye düşünenlere birkaç örnek sunmak için aldım bu yazıyı gündemime. Otobüs koltuklarını boş gördüğünüz an içinizden hangi koltuğa oturmalıyım diye geçirmediniz mi, tebessüm de etmediniz mi içinizden? Seçme hakkına sahip olduğunuz bir otobüs! Daha da bir şey demem. Hele ki yaz ayında klimalı bir araca denk gelip, kulaklığı da takıp, müzikle yolları keşfe çıkmadınız mı? En çok yorulduğunuz an, buyurun oturun dediğinde biri, bugün benim şanslı günüm demediniz mi? Yok artık. Bana mı oluyor bu mutluluk? Böyle bir mutluluk yoksa neden şanslı koltuklarda oturan kişilere söylenen bazı insanlar olsun ki değil mi ama? Demek ki toplu taşımada oturmak mutluluktur. Al sana hayat!

Demem o ki, mutluluğun bile bazen tarifi var, trafikte bile.
Çünkü büyük şehirlerde, büyük mutlulukları aramak uzun bir yol gerektirir. Uçan kuş gördün mü, berrak bir deniz,  sakin bir hava, al sana keyif. Bazen mutluluğun bile tarifi var elbet.

 

Merve KOCADÜZ

merve@cemiyetmagazin.com

 

 

 




Bir cevap yazın